5 Eylül 2019 Perşembe

Ay Yildiz ve Coca Cola

Ay Yıldız ve Coca Cola

"Bayrak nedir?" diye sorsan, hamasi iki cümle dışında söyleyecek hiç bir şeyleri yoktur. 

"Coca Cola neyi temsil eder?" desen, o iki cümleleri de yoktur. 

Ama her şeyi bilirler? Her konuda ahkâm keserler. Çünkü bu toplumda insanların beyinleri 1950'den bu yana iğdiş edilmeye çalışılmış ve büyük oranda başarılmıştır.  

Sonuç: "Büyük Türkiye" rüyasıyla, "Küçük Amerika" olmak!





7 Ağustos 2019 Çarşamba

Saka Kuşu - Suç ve Ceza

Saka Kuşu - Suç ve Ceza

Geçen yıl damgasız yumurta sattığı için 15 bin lira ceza kesilen bir köylünün haberi vardı. Şimdi de bu. Bazen kürkü için tilki avlayanların haberi de çıkıyor.

Burada her bir kuş için 640 TL toplam 81795 TL ceza kesilmiş. "Yapmasalarmış. Ödesinler" diyebiliriz.

Filyos Deltası Afrika'dan Rusya'ya göç eden kuşların, Karadeniz geçişi öncesi dinlenme ve beslenme alanı. Şimdi orası sanayi bölgesi ilan edildi. Kuşlar ne olacak? İstanbul'daki 3. Havalimanı, uzman görüşlerine rağmen sulak alanın üstüne yapıldı ve uçakların kuş sürülerine çarptığı haberi sıradanlaştı.

Bu ülkede halkın tüm itirazına rağmen Kaz Dağlarında siyanürlü altın arama/çıkarma izni veriliyor. Yine bu ülkede kitlesel kuş ya da balık ölümlerine sebep olan, çevre felaketlerine sebep olan, insanlar için havayı ve suyu yaşanmaz hale getiren yatırımlar yapan yerli yabancı patronlara devletin şevkatli eli uzanıyor ve ödeme güçleri olduğu halde onların milyonlarca liralık cezaları, vergi borçları bir kalemde siliniyor. Ege kıyısında kaçak ağaç katliamı ve deniz doldurma yapan firmaya üç gün sonra çevre ödülü verilebiliyor.

Böyle bir ülkede eğitimsiz, yoksul insanlara, yaptıkları bu tür kaçak, yasak avlanmalar sonucu bütün tasını tarağını satsalar ödeyemeyecekleri cezalar verilmesi en azından vicdanları rahatsız ediyor.

Adalet nedir? Eşitlik nedir? Yoksulluk insana inancını yedirirmiş. Bu insanlar böyle bir cezayı ödeyebilmek için daha fazla sayıda kuş yakalayıp satacaklardır. Yani cezanın amacı yerini bulmayacaktır. 

Önce aç açık insan bırakmayan bir sosyal devlet kur, sonra "hâlâ ne bu tamah?" deyip ceza kes. Cezanın amacı suçu önlemekse yapılması gereken budur. Yoksa aç insana "niçin ekmek çalıyorsun?" denilmez.




http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1524212/Saka_kusu_yakalayanlara_81_bin_795_lira_ceza.html

26 Temmuz 2019 Cuma

Taşa Verdim Yanımı


Taşa Verdim Yanımı

Muzaffer Sarısözen'in Salih Dündar'dan derlediği bir Erzincan türküsüdür. Sözleri şöyle:

Taşa verdim yanımı 
Toprak emdi kanımı 
Ezraile can vermezdim 
Canan aldı canımı 

Dağları duman aldı
Bülbülü figan aldı 
Ezraile borçlu kaldım
Bir canım var yar aldı 

Elinde altın şamdan
Perdeyi kaldır camdan 
Al hançeri vur beni
Ben usandım bu candan 

*

Ben ise ne henüz can verdim, ne Ezrail'e borçlu kaldım. Kendi kendime bir taşa adımı yazdım. Ölünce mezar taşı istemem oysa. Hatta mezar da istemem. Ölümün başına toplanıp, dini tören diyerek anlamadığı şeyleri mırıldanıp duran kişiler de istemem. 

*

Hadi şimdi gidin, https://www.youtube.com/watch?v=176iZX4ISvw adresinden şu türküyü dinleyin... Yaşanmış tüm güzel günler anısına...



7 Ocak 2019 Pazartesi

Kar Yağışı Başladı

Onbeş yirmi dakika önce tek tük atıştırmaya başlayan kar, şu anda (03:25) güzel güzel yağıyor. Umarım biraz birikir ve yerde kalır. 
6/7 Ocak 2019, 03:30, Zonguldak.

 

21 Kasım 2018 Çarşamba

Erol Çatma ile Babaannemin Köyü Hasankadı'ya Gezi

Yenice-Hasankadı arası, kaç yıldır gidip görmeyi düşündüğüm bir güzergahtı. Zonguldak-Yenice, Zonguldak Kozcağız-Hasankadı arasını biliyordum. Ancak Yenice-Hasankadı arasını bilmiyordum. Hatta o arada yol olduğunu öğreneli daha on yıl olmamıştır.

Hasankadı'nın Emirler mahallesi babaannemin köyü idi. Bizim köy ile arasında orman kaplı Ohları Dağı var. İki köy birbirinden coğrafi olarak tamamen ayrı. Arada gidip gelme olmazdı. Babaannemin 1900'lerin ilk yıllarında gelişi tam bir trajik öykü. Çok küçük çocukken dünyanın ucu zannettiğim, odun taşıyacak ya da tomruk çeken öküzlerin ipini tutacak kadar büyüyüp de odun için gittiğimizde meğer o ormanın ötelerinde sıra sıra başka dağlar, ormanlar olduğunu gördüğümde dünyanın çok büyük bir yer olduğunu anlamıştım.

Eskiden yol yok iz yok. Hasankadı ile bizim köyle arasında hâlâ yok. Araba yolları ya Kozcağız üzerinden ya Yenice üzerinden dolaşarak mümkün. O da kuş uçumu mesafenini on katına yakın yol demek...

Çocukken bir keresinde abim Hasankadı'nın büyük bir yer olduğunu belirtmek için "Orada lokanta bile var" demişti. Tabii ki kıyas noktası bizim köy idi... Nedense o cümle de aklımda öyle durur. Sanırım biraz da o sözün etkisiyle Hasankadı'ya ilkin, köyden abimi ve yengemi de alarak gitmiştim.  Kozcağız üzerinden ve sanırım 2000'den hemen önceki yıllar idi.

Ortasındaki anıt ağaç aklımda yer etmiş. Dedim ya birkaç yıldır tekrar gitmek istiyordum. Hem o ağacı göreyim hem Yenice ile arasındaki yolu ve hele hele varsa zirveyi görmeyi çok istiyordum. Yazdan önce bu düşüncemi Erol Çatma ile paylaşmış ve birlikte gitmeyi önermiştim. Çünkü onun çevredeki köyle ve yerleşim yerleri ile ilgili tarihsel bilgisi çok fazla. O anlatmayı ben de dinlemeyi severim.

Hasankadı'da araçtan iner inmez daha üç adım atmadan güler yüzlü bir bey "Hoşgeldiniz" dedi. Meğer oranın Belediye Başkan Yardımcısı, Dilaver ocaklarından emekli bir madenci Hüseyin Akdoğan'mış. Çatma, eskiden beri siyaseten çok iyi tanıdığı Belediye Başkanını falan sorunca muhabbet ilerledi. Hüseyin Bey, kayınbiradenin kahvehanesinde bize ikişer çay ısmarladı. Kendisi, ezan okunması üzerine namaza gitti, biz de yol devam ettik.
Erol Çatma ile Hasankadı'da anıt ağaç hatırası.

Hasankadı-Kozcağız arasında Lazlar Köyü

Güzergah üzerindeki köylerin her birinde Erol Çatma'nın maden işçiliği döneminden arkadaşları, tanıdığı insanlar vardı. Hasankadı Kozcağız yolunun ortalarında Lazlar diye bir köy adı dikkatimizi çekti. Durup fotoğrafını çekerken köyden biri merak edip bize yaklaştı. Sohbette öğrendik ki, 1952 yılında kan davası yüzünden Trabzon'un Vakfıkebir ilçesinden göçüp gelenlerin kurduğu bir köy imiş. Adı da oradan geliyormuş. (NOT: Köy, Google haritalarda görünmüyor. Ancak o köyün daha doğusunda Lazlar Camisi adıyla iki ayrı yer görünüyor.)

Çatma o kişiye çevreden tanıdığı isimleri sordu. "O öldü, bu yaşıyor,.." derken çok sevdiği bir ustasının evinin hemen yakınında olduğunu öğrendik. Onlara uğradık. Bahçede, çardakta oturup ikram edilen çaylarımızı içtik ve yola devam ettik... Sırada önce Kozcağız, oradan Kumluca'ya gidip tekrar Kozcağız'a geri dönmek, sonra Çaycuma Belediyesi SEKA Sosyal Tesislerinde akşam yemeği ve ardından Zonguldak'a geçmek vardı.


(Gezi Tarihi: 3 Kasım 2018 Cumartesi, yazı tarihi: 21 Kasım 2018)




18 Kasım 2018 Pazar

Çorum Amasya Arası Yolculukta Çekiç Ali'den Bozlak Dinlemek...

Türk Isı Bilimi ve Tekniği Derneği'nin iki yılda bir başka bir üniversite ile ortaklaşa düzenlediği Ulusal Isı Bilimi ve Tekniği Kongresi (ULIBTK 2017), 13 - 16 Eylül 2017 tarihleri arasında Çorum Hitit Üniversitesi'nde yapıldı. Ben de oraya doktora tezimin ana konusu olan metan yanmasında is oluşumu üzerine hazırladığım bir bildiri ile katılmıştım. 

Kongre'nin sosyal programı kapsamında bir akşam bizleri Amasya'ya götürdüler. Yol baştan sona görülmeye değerdi. Aracın radyoda çok güzel türküler çalıyordu. Ben de her zaman büyük keyif aldığım yeni yollarda gitmenin ve doyumsuz manzaraları seyretmenin hazzıyla, o coğrafya ile bütünleşen türküleri kaydetmeye başladım. Fakat şoför mahallinde oturan hocanın telefonu çalıp da türkülerin sesi kısılınca, keydettiğim görüntülere, Zonguldak'a döner dönmez Çekiç Ali'nin muhteşem yorumuyla bir klip oluşturdum... Anadolu insanının taa Hititler'den kopup gelen, kaç bin yıllık aşkını, sevdasını, uçsuz buçaksız sarı buğday tarlalarını görüntüleri eşliğinde, "Sarı Yazma"lı güzele söylenmiş bir türkü ile yad edelim dedim...

İşte, yanıbaşımızda Çekiç Ali söylüyor,
"Sarı yazma yakışmaz mı güzele
Sarardı gül benzim de döndü gazele
Aman ben gidiyorum da sen yareni tazele
Al da beni taştan taşa çal güzel"







16 Kasım 2018 Cuma

Aradan zaman geçince

Bu fotoğrafı [1] hard disklerimden birinde gördüm. Dosya adına "Kılıç Sineması" diye yazmışım. Merak edip baktım. Afiş'te 16 Mart-11 Mayıs tarihleri arasında yapılacak olan Film Festivali'nin programı var.

Mart ayında bu fotoğrafı diyelim facebook'ta yayınlasam, bilmeyenler Kozlu'da Kılıç Sineması'nı aramaya koyulur. Oysa geçen yıl onu da yıkıp yok ettiler.

Peki bu filmler ne zaman gösterildi? 2007 yılında. Fakat görüldüğü gibi afişin hiç bir yerinde yıla ait bilgi yok. Böyle durumlarla karşılaştığımda muhatabını tanıyorsam genellikle uyarırım. Afişte duyurulan etkinlikler genellikle asıldığı günlere yakın tarihlerde yapılacağı için yıl bilgisine "ne gerek var" falan derler. Oysa zaman unutturuyor.  Aradan geçip o günün afişi bir belgeye dönüştüğünde içeriğindeki bilgi eksikliği önemli hale gelir.

Az gelişmiş toplum her şeyi ile az gelişmiş oluyor. Yaptığı her iş baştan sağma... Biri uyardığında ise hemen savunma mekanizması devreye girer. O hatayı, o eksikliği inadına savunurlar. Benim gibi titiz insanlar için de yafta hazırdır: "O zaten hiç bir şeyi beğenmez!" Sonuçta "Geçimsiz" olur çıkarız...

*

[1]: Fotoğraf, İncivez'de (Zonguldak) üniversite kampüsü yanındaki TTK Havalandırma Bacası yakınında çekilmiştir.

11 Kasım 2018 Pazar

Çöküntü

Toplumsal çöküş tek tek bireylerin çöküşünün toplu halidir. Toplumda işlerin kötüye gittiğini düşünüyor ve bundan rahatsızlık duyuyorsan yani toplum düzelsin diyorsan önce kendini düzelt.


http://www.cumhuriyet.com.tr/m/video/video/1137535/Kendisini_dolandirmaya_calisan_taksiciyi_boyle_goruntuledi.html