30 Nisan 2008 Çarşamba

Adalet Mülkün Temeli mi?

Derin bilgi ve görgüsüne hep saygı duyduğum bacanağım anlatmıştı: Avukatlık stajı yapan birisiyle bir yolculukta otobüste yan yana düşmüşler. Ona sormuş: Adliye kapılarında “Adalet Mülkün Temelidir” yazıyor. “Bu ne demektir” diye. Bilmediğinden değil, merakından… Stajyer avukat özetle, “adalet olmazsa malına sahip çıkamazsın” gibisinden cevap vermiş. Bunu anlatırken bacanağımın üzüntüsü yüzünden okunuyordu.

“Adalet Mülkün Temelidir”, anlamını stajyer avukatın dahi bilmediği bir tümce ise o ülkede adaletten söz etmek kolay olmasa gerek. Parti adına o kelimeyi koyarak adaletli de olunmaz.

Televizyonlarda sabah akşam “kim, kimi, kimle aldatmış”ın ötesine geçmeyen, “falancayla sabah çayı, bilmem kimle ikindi kahvesi” türünden rezil programları kaldırıp bu çağın en önemli eğitim aygıtı olabilecek tv’ler eliyle ülkede eğitim seferberliği başlatılmalıdır. Tv’de program kapatmanın demokrasiye karşı gibi gösterilmesi ya da mevcut programların “halk böyle istiyor” zırvalarıyla maruz gösterilmesi, uyutma politikalarının doğal uzantılarıdır. Ancak bunu uluslararası sermayenin yerli işbirlikçilerinden beklemek anlamsız olur. Bu çağda Atatürk gibi devrimci bir lider beklemeye de gerek yoktur. O, üzerine düşeni 1920’lerde fazlasıyla yapmış zaten. Sıra bugünün devrimcilerindedir.

* * *

Zonguldak-Kozlu sahil yolu hemen her gün yarış pisti gibi kullanılır. Orada kurala uygun olarak 50 km hızla araba kullanırsanız, arkanızdaki sürücü tarafından sürekli taciz edilir, hatta ‘kurala uymakta ısrar ederseniz(!)’ dayak bile yersiniz. Kaza yapma riskiniz de cabası...

Geçenlerde, araba kullanmaya yeni başlayan bir bayan iş arkadaşıma, o yolda 60 km hızla araba kullandığı için 110 YTL ceza kesilmiş. Arkadaşım çok öfkeliydi. Aslında kural ihlal edildiyse ceza koşulları oluşmuş demektir. Peki öfke niye?

Öfke, kuralın adil olarak uygulanmayışına… Her gün kurallara uyduğunuz için rahatsız edilirken yanınızda göremediğiniz trafik polisleri sadece ceza kesmek için gelirse insanın gerçekten morali bozulabiliyor. Üstelik trafik polisinin aracı yaya kaldırımını tamamen kapatmış durumda…

Hem yaya hem sürücü olarak defalarca kırmızı ışıkta geçen sürücü gördüm. ‘Tüm riski göze alarak!’ uyardıklarım da oldu. Genellikle ya duymazdan geliyorlar ya ters bir cevap veriyorlar. Öyle bir durumda destek veren bir tek kişi dahi çıkmıyor (Sindirilmiş toplum). Otogar kavşağındaki trafik akışı birkaç gün gizli kamera ile izlense. Bakın bakalım İncivez’den şehre giden dolmuşlardan ışığa uyan çıkacak mı? Hatta resmi plakalı araçların kaçı kurallara uyacak!

* * *
Emile Zola “Adalet gerçekten, mutluluk adaletten doğar” demiş. Bu ülkenin insanları, eğitimsizlikten kaynaklandığını düşündüğüm iç dünyalarındaki boşluğu doldurmak istercesine bir oraya, bir buraya saldırıyor. Hız yapıyor, yüksek sesle müzik dinliyor, sataşıyor… Hedefsiz, huzursuz, keyifsiz insanlar topluluğu… Adaletsizliğin kanıksandığı, adamına göre, yerine göre, duruma göre davranışın içselleştirildiği mutsuz insanlar ülkesi… Yönetim anlayışı tepeden tırnağa değişmedikçe, gerçek anlamda “adalet mülkün temeli” yani “idarenin”, yani “yönetimin temeli” olmadıkça, bu ülkede suların durulması çok zor. Hatta imkansız. Uygar topluma yakışır adaletli yönetim; insanlara eşit davranan, karşı görüşlere saygı duyan, açığını çıkaranı sürgün etmeyen yöneticilerle olur. Dolayısıyla böyle yöneticiler tarafından yönetilmek isteyen toplumdaki bireylerin de aynı özelliklere sahip olması gerekir. Yoksa “böyle başa böyle tarak” lafı çıkar mıydı? Eğitim, dağların, tepelerin yüksekliğini, ırmakların uzunluğunu öğretmek için değil uygar bireyler yetiştirmek için olmalıdır. Yönetenler bunu yapmıyorsa, yönetilenler vekillerinden bunun hesabını sormalıdır. Tabii ki “bunu seçimler yoluyla yapmalılar” diyelim de “halkı isyana teşvik”ten gitmeyelim…

(Halkın Sesi'nde yayınlandı. Zonguldak, 29 Nisan 2008)