19 Mayıs 2008 Pazartesi

Dost Kazanmak için Ticaret Yapmak


Ocak ayında kaba inşaat halinde bir daire almıştık. İçini yaptırmak için işçi ve malzeme peşinde koşma düşüncesi uykumu kaçırıyordu. Bir arkadaşın tavsiyesi üzerine fayans vs. bakmak için eşimle Çaycuma’ya gitmiştik. Geçerken Çaycuma Küçük Sanayi Sitesi’nde otomobilimizin yetkili servisi olan arkadaşım Semih’e uğradım. Durumu anlattığımda O da bizi Satılmış ve Yaşar Gedik kardeşlere yöneltti.

İstasyon’daki dükkânlarına vardığımızda ilk dikkatimizi çeken dükkânın bir köşesindeki kanun oldu. Biraz sohbetten sonra anahtar teslimi anlaşmaya vardık. Yaptıkları işler ve iş hacimleri konusunda hiçbir bilgimiz yoktu. Ancak iki kardeşin de Çaycuma Musiki Derneği’nde Sanat Müziği icra ediyor olduğunu öğrenmek ve ortak dostların varlığını görmek bize güven vermişti. Yaşar beyle daha önce Hamit Kalyoncu hocamızın Çaycuma’daki söyleşisi ve iki yeni kitabını imzaladığı günün ardından yemekte tanıştığımızı hatırladık.

Dönüp eve geldiğimizde, iki kardeşin birden söylediği “biz mal satmak için değil dost kazanmak için ticaret yapıyoruz” cümlesinin eşimin de benim de dikkatimi çekmiş olduğunu farkettik (Darısı olmasa da yarısı Zonguldak merkezde ticaret yapanların başına olsun). Bu sözün laf olsun diye söylenmediğine daha sonra bizzat tanık olduk. İnşaat işi birkaç günlük kar yağışı muhalefetine rağmen söylenen tarihte bitirildi. Biz de bankaya kredi borcu ile beraber kira vermekten kurtularak evimize taşındık.

Dost kazanmak için ticaret yapan bu iki işadamı kardeş, geçen hafta başında konserlerinin davetiyesini gönderdiler. Eşim drama semineri için Bolu’da olduğundan 10 Mayıs Cumartesi günü yapılan konsere yalnız gittim.

Lisede Fizik dersimize giren sevgili öğretmenim Fikret Kilit, Semih Çakır, Fuat Kalaycı dostlarım eşleriyle dinleyiciler arasındaydılar. OYKA’da enerji mühendisi olarak çalışan ve aynı zamanda bizim bölümde yüksek lisans eğitimi alan Fatih Özkütük ve eşi de Perşembe’den (Hacıkadı) gelmişler.

Koroda, işadamı, doktor, öğretmen, diş hekimi gibi meslek insanları yanında emekliler de bulunuyordu. Çaycuma gibi 13-14 bin nüfuslu bir ilçede on bayan, sekiz baydan oluşan böyle bir koronun 11. kez böyle bir konser düzenlemesi her türlü övgüye değer. Saz heyetinde dördü TRT’den konuk, beşi Çaycuma’dan olmak üzere dokuz saz sanatçısı vardı. Şef Mehmet Yiğit ve sunucu Beyhan Babacan ile amatör ruhla fakat profesyonelce bir konser sunuldu.

İzleyici olarak gelenler de özel bir geceye geldiklerinin farkında olarak son derece şık idiler. Giyim-kuşam, makyaj ve kuaförden çıktığı belli saçları ile belli bir kent kültürüne sahip olduklarını kanıtlıyorlardı. Konsere eşiyle birlikte katılan CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’e bir merhaba demek için yanına gittiğimde ayaküstü sohbetimizden ‘Ankara’daki hava durumunu’ öğrenmiş oldum. Buralarda havalar mevsim normallerinde olsa da Ankara’da Türkiye normallerinde değil gibi…

Satılmış Gedik hem ud çaldı, hem “Gönlümün Şarkısını Gözlerinde Okurum” şarkısını solo söyledi. Yaşar Gedik ritm sazda, sazla da dostluğunu gösterdi.

Çaycuma’ya giderken yolda biraz caz biraz da klasik müzik dinlemiştim. Çaycuma’da 23 güzel eserden oluşan; korosu, soloları ve saz heyetiyle çok güzel icra edilen sanat müziği ziyafetine konuk oldum… Dönüş yolunda önce konserde yaptığım kayıttan şarkılar, sonra da Tolga Çandar’dan türküler dinledim. Tolga Çandar, sözün bittiği yer burasıdır dercesine “Sesin bir fesleğen olup kokardı / Ben bu yüzden hep türküler yakardım” diyordu bir türkünün ilk mısra’ında... Şarkılar, türküler derken ben duygu seline kapılıp gidiyorum, Zonguldak’a girerken.
Müzik sarhoşu olmuş halde gece yarısı eve vardığımda, müzik sarhoşlarına trafikte ceza yazılmadığını fark ettim. Eşim de Bolu’dan dönmüştü. Beraberce konserde çektiğim fotoğraf ve videolara baktık. Bu kayıtları Çaycuma Musiki Derneği arşivinde bulunması için bir DVDye kaydedip vereceğim. Ben de dostluğumu bir şekilde göstermeliyim… Belki gelecek konsere ‘özel fotoğrafçı’ olarak davet edilirim. Yine bir keresinde Yaşar beyin söylediği “Düşünüyorum da, müzikle uğraşmasaymışım, ne yavan hayatım olurmuş. O zaman kendimi bu hayatı boşa yaşamış gibi hissederdim…“ cümlesi aklıma geliyor ve düşünüyorum: Ben de yazmadan, fotoğraf çekmeden, her gün yeni bir şeyler öğrenmeden nasıl yaşardım bilmiyorum. Hastalık bizimkisi… Dost kazanma hastalığı... Kimimiz ticaret yaparak, kimimiz öğretmenlik yaparak, kimimiz hasta bakarak, kimimiz üniversitede ve kimimiz evinde torun bakarak… Hayat işte böyle geçip gidiyor…

Teşekkürler Satılmış Gedik ve Yaşar Gedik. Teşekkürler Çaycuma’nın aydınlık insanları. Umut verdiniz.
(13 Mayıs 2008'de, Zonguldak'ta çıkan "Halkın Sesi" Gazetesinde yayınlanmıştır.)